Talihsiz Şanslar

Ali Kartal

-gel buraya lanet olası, kafanı tuğla gibi ezicem seni piç, sana buralarda dolaşmanın bedelini ödettiricem namussuz sıva döküntüsü.

küfürleri gibi kovaladığı adamın kafasına eline ne geçerse sallıyordu, ancak şu boktan döküntülerin arasında ayakta durabilse, birde yerden eline sığdırabileceği bir döküntü alabilmek ha bire eğilip durmasa adama gününü gösterebilirdi fakat yine elinden kaçırmıştı kahrolası eşeleyiciyi.

eşeleyici yolunu biliyordu, asla saldırmaya kalkma, yoluna konsantre ol, kafana gelen moloz roketlerinden kurtulmaya çalışacağına ayakta durmaya çalış. olay bundan ibaretti sadece.

-aptallar, menteşeleri bozuk pencereler gibi sallanırlarken beni vurabileceklerini zannediyorlar, derken ihtiyacı olan son parçayı da giydiği paçavraların altına, kimsenin göremeyeceği ve hiçbir şey yokmuş gibi sallanabilmesi için tıkıştırmaya uğraşıyordu.

hava bozuyordu, kül bulutları çoktan toplanmaya başlamıştı ve sığınağına ulaşabilmek için acele ediyordu. yakalanmamak için ciğerlerini ağzından çıkartana kadar koşacaktı yoksa toz yağmurna yakalanan diğerleri gibi yıkıntıların arasında taşlaşmış başka bir heykel olarak düşecekti.

Sığınağı şuracıktaydı, az kalmıştı, ufalanmakta olan yıkıntılarından çıkan kalın demirlerinden eskiden hep büyük ve görkemli olduğunun hayalini kurduğu şu yıkıntıları da geçe bilirse, gizlediği tünelden sığınağına inebilirdi. Bu döküntüleri epey sevmeye başlamıştı, belki ondan eskiden güzel bir yer olduğu hayalini kurardı ama bu hayaliyle beraber diğer döküntülerin altında kendilerine sığınak bulabilmiş yamyam çeteleri bu büyük yerden hep uzak kaldıkları ironisi de aklına geliyordu bazen.

Buranın yakınlarına kimseler yaklaşamıyordu ve o da yaklaşamıyordu ama eğer canlı canlı yenilmek korkusuyla hayatın boyunca gitmekten korktuğun bir yer arasında seçim yapma zamanı gelince o da ölümünün daha az kesin gördüğü için ya da daha az vahşi; burayı tercih etmişti. “iyi ki de öyle yapmışım” diye seviniyordu çoğu kez, çünkü buraya geldiğinde dışarı çıkabilmek çin uygun olan günü 2 zamanından sabahı seçmişti ve kovalamacayla buraya kadar kaçabilmiş, yamyamlar gün yaklaştığı ve kavrulmamak için kendi sığınaklarına kaçabilmişti, o da kimsenin yaklaşamadığı ama kendisinin de bir yere gidemeyeceği, kısacası domuzun dönemediği yere sıkışıp kalmıştı, sıcaklık arttıkça deliler gibi en ufak gölgeye sığabilmek için şekilden şekile girmeye uğraşıyordu, gözünün döndüğü bir anda, moloz yığınlarının arasında kendisine bir kovuk ayarlayabileceğini düşündüğü bir beton parçasına var gücüyle asılmaya başladı derken betonu yerinden oynatıp kovuğa girdi ve gayri ihtiyari güneşten ve közleyen sıcaklığından kaçabilmek için kendini geriye doğru itekliyordu ve sonra memnun kaldığı bir serinlikte süzülmeye bağladı, bir yerlerinin bazen bir yerlere çarptığını hissediyordu, acı yükseliyordu bedeninde ve sanırım ben şimdi ölüyorum diye aklından geçirirken tok bir ses duydu ve düşünceleriyle beraber bu dünyadan ayrıldı.

Ayıldığında bağlanmış, kimi yerlerinin bir şeylerle sarılmış ve aynı zamanda da çıplak olduğunu. Kulağına gelen seslerin olduğu yeri görebilmek için kafasını hareket ettirmeye çalışırken, acı tekrar bedeninden yükseldi ama bu sefer ağzından dışarıya birkaç küfürle beraber çıktı ve hemen eski konumuna geri döndü. Kendi çıkarttığı seslere karşılık olarak, daha önce duyduğu seslerin bazıları kesilmiş ama bir yandan da ayak sesleri ona doğru yaklaşmaya başladı.

Bir surat gördüğünde, bu gördüğü suratın daha önce gördüklerine nazaran ne kadar da çok dağınık aynı zamanda da temiz olabildiğini gördü, yakalanmış olduğuna şaşırmamıştı ama böyle bir yüz onu epeyce şaşırtmıştı. “Her halde gerçekten öldüm” diye düşündü. Bu düşüncesine karşılık olarak karşısında duran siluet zar zor bir birine ekleyebildiği kelimelerle

-yam yam de ğil miş sin, diyebildi.

Bugün çok şaşıracaktı elbette ama bu şaşırmaları çok daha uzun süreceği şaşkınlık nöbetlerinin sadece başlangıcı gibiydi. Ama otomatik olarak cevap verebildi.

-hayır değilim, ben eşeleyiciyim

-a neg üzel neg üzzel, hıhıhıhı, dış arıçık madan birş eyle rdeb ulunu ablin iyorm uşd emek.


Kurnaz zekasıyla buradan bir şeyler çıkarabileceğini kavraması fazla uzun sürmedi ve adamında görünüşüne bakılırsa, iyi beslenebiliyormuş, temiz kalabilmiş, pek sakat sa görünmüyordu, konuşması hariç, ama yine de öldüğü düşüncesini kafasından atamamıştı. “Bu hep o anlattıkları eski hikayelerdeki güzel yaşamın bir çeşidi galiba” düşünmeye başladı bu sefer, kafası çok karışmıştı, yaşamam gerekiyor diye düşünüyordu, o hikayelerde acıyla ilgili bşer şey olduğunu hatırlayamıyordu.


-ben yaşıyor muyum, diye sorabildi bu sefer cesaretini toplayarak.

-e vete vet, oldu adamın cevabı ve devam etti, “iy ileş ince işimey arayacak sın, iy iark adaşo lacağızs eninle”

-galiba, diye düşünceye daldı bir anda ve ekledi, “benden ne yapmamı istiyorsun?”

-sen bana dışarıd an, istedikl erimi bulacaksın, ben de burad ayaş amana izin vereceğim, ama sadece baz ıbölümlerde, zam anı gelirsed ebu yersan akal acak.

-bu iyi bi teklif, konuşman da düzeliyor.

-evet konuşma yalı epey zaman geç miş ti biris iyle, konuştukça düz eliyor, o yüzden hep böyle uzun cümlel erkur mayaç alışıyorum, yakında tümüyled üzelir.

-güzel güzel, bana ne yaptın, sanırım yam yam olmam ihtimali için beni bağladın.

-evet, zekiym işsin, bug üzel, çog üzel, diğerl erine gelince, onlarla yaral arını sardım, çok dahaç abuk iyileş eceksin.

-bütün ihtimalleri de göze almışsın demek, o kadar çok ihtiyacın mı vardı birisine?

-şimdi uyu, dahaç ok zaman var her şeyi çin, dedi ve bir rahatlama nefesi vererek uzaklaştı ve önceden gelen sesler yeniden gelmeye başladı. Bu seslerle yavaş yavaş uykuya daldı.


Ertesi gün uyandığında bağlarının çözülmüş olduğunu gördü, yatağın ayak ucunda da elbise olduklarını düşündüğü katlanmış giysiler vardı. Yavaş yavaş doğruldu, elbiselere uzandı ve giyinmeye başladı. Elbiseleri giymeyi yeni bitirmişti ki adamın geldiğini gördü ve irkildi, nasıl da gafil avlanmıştı, “bu kadar da çabuk güvenmemeliyim” dedi kendi kendine, çabucak toparlandı ve adamı selamladı. Adam “gel de yem ekye” dedi ve ne kadar da çok aç olduğunun farkına vardı.


-iki gündür ner edeyse kesin isiz uyudun, ufak kon uşmamız dışında.

-o kadar oldu mu?

-uzun bir düş üş olmalıydı, gör eceksin, gel ilk önce yem ek ye.

Eşeleyiciyi naylonlardan ayrılmış duvarlardan, perdeler arasından teneke kutuların ve birkaç tapak çanağın yığılı olduğu, ortasında bir masa ve 2 sandalye olan bir odaya getirdi. Adam, eşeleyeciye bir sandalye gösterip oturmasın söyledi, o da oturdu, adam önüne, teneke kutuların birinden karma karışık bir şey boşalttığı tabağı sürdü ve eşeleyicinin anlamakta güçlük çektiği kaşığı eline tutuşturdu. Eşeleyici kaşığa şaşkınlıkla bakıyordu, bir kaşığa bir yemeğe, sonra kaşığı alıp yemeğin içine soktu, biraz yemek doldurup çıkardı, hafifçe gülümseyip yemeğini alışık olmadığı bir şekilde yemeye koyuldu. Bitirdiğinde adam bir tande daha teneke kutu açıp tabağını doldurdu. Altı kutu bittiğinde eşeleyici hayatında hiç doymadığı kadar doyduğunu söyleyip teşekkür etti. Adam gülümseyerek ve kafasını bir aşağı bir yukarı habire sallayarak bu teşekkürü kabul etti.

-doyduğuna göreş imdi bana dışarıda neler olduğu nu anlatmaya başl ayabilirsin. Hayat nas ıl yukarı da eski den olduğu gibi mi? Kaçta ne eşeleyici var, kaç kazı cık aldı? Ya yam yam lar? Fazla çoğ almamışlar dırum arım.

-eşeleyiciler hergün azalıyorlar, birleşip de yamyamlara karşıkoyabilecek kadar olan pek fazla yok ama çoğunlukla yalnız yaşarlar ve yalnız yaşayan eşeleyiciler de birbirlerine hiç de iyi davranmıyorlar. Yamyamların sayıları her geçen gün artıyor ve güçleniyorlar, yamyam gruplardan bir tanesi ise ne eşeleyici ne de diğer yamyam grupların değil karşı koymayı adlarını duyduklarında kaçıyorlar ve diğer yamyamlar gibi tuzak da kurmuyorlar açık açık avlanmaya başladılar, yamyamların bu kadar çok büyümesinin sebebi çok fazla kadınları var, çok ürüyorlar, eşeleyicilerde her geçen gün yemek bulmakta zorlanıyorlar, gruplar her geçen zaman küçülüyor ama kazıcılar mı demiştin? Öyle birilerini ne gördüm ne de duydum, çocukluğumda duyduğum hikayelerden de öyle bir şey hatırlamıyorum ve yalnız yaşayan bir eşeleyiciye de kimse pek bir şey anlatmak istemiyor.

-demek kazıcılardan kimse kalm adı. Belki böyle yerl er bulabilen ler olm uştur ve yüzeye hiç çık mıyorlardır.

-sen de mi bir kazıcısın?

-ben mi? Hayır değ ilim, ben de esk iden bir eşeleyiciydim, yalnız eş eleyicilerden, biraz senin gibi bul muştum burayı, bir kaz ıcı vardı burda, bir şeyler için uğraş ıyordu, sonra ban ada öğretti şimdi de ben uğraş ıyorum onun kaldığı yerden, eğer kab ul edersen, ben de sana öğretirim.

Böylece o da öğrenmişti eski uygarlığı ve ondan kalanları nasıl bulabileceğini, adamdan çok şey öğrenmişti ve hayatında yaşabileceğini düşünmediği kadar rahat yaşamıştı ve sonuça ulaşmasına ramak kaldığında, makinelerden bir tanesi arıza yapmıştı. Kazıcıların kurduğu bu sığınakta zamanında her makinenin nasıl çalıştığı ve bozulacak olursa tamir edilebilmesi için her makinenin yanına kitaplar konulmuştu, onların yardımıyla birçok zorluktan sonra gerekenin ne olduğunu bulmuştu ama işin en zor yanı bunu yüzeyde de bulabilmekti. Yıllarca onu aramıştı ve şimdi tek umudu parçanın sağlam olmasındaydı.

Sığınağa indikten sonra ne kadar da parçayı merak etse de, bir güzel temizlenip yemek yedikten sonra bir güzel uyku çekmekle yetindi. Kalktığında ilk yaptığı şey parçayı denemek oldu. Değiştirdikten sonra bilgisayarı açtı, monitörden görüntü gelip işlemlerin yapıldığını gördüğünde sevinçten parmakları karıncalanıyordu.

Program otomatik olarak çalışmaya başladı, aslında onun pek fazla bir şey yapmasına gerek yoktu, sadece programı her yeni arama için yeniden başlatmak dışında. Bozulmadan önce program aranan dosyayı bulmuş ve çözmeye başlamıştı ancak yarım kalmıştı. Şimdi programı yeniden başlatmıştı, en başında çözmeye uğraşıyordu.

Zamanın geçmesini beklerken hep yaptığı gibi kütüphaneye yollandı. Genellikle adamın tavsiye ettiği kitapları ve o konularla ilgili kitapları okuyordu, sanal gerçeklik, simülasyon, algı ve gerçek. kütüphanedeki bu konu üzerine olan kitapları neredeyse bitirmişti, kalanlar sadece edebiyat bölümüne girenlerdi. Bugün de onlardan birini okumaya başlamıştı. Uykusu geldiğinde, sandalyesinden doğruldu, ağrıyan sırtını kütürdete kütürdete yatmaya gitti. Program hala dosya üzerinde çalışıyordu, bitince yeterince gürültü yapıyordu. Kaşına kaşına yatağına girdi ve biplemelerle uyanana kadar kütük gibi uyudu.

Program dosyayı açabilmişti sonunda ve kullanıma hazırdı. Dosya hakkında öğrendiklerine göre, eski uygarlığın yıkımından sorumlu olanların bilinçlerini aktardıkları bir sanal yaşam programını düzenliyordu. Bunun yanında, zamanı geldiğinde, dünyanın bir yerlerine saklanmış olan bedenlerine aktarmak, ayrıca bu zamanın geldiğine karar verebilmesi için dünyanın yaşanabilirliğini ölçen programlardan gelen verileri analiz etmek. En önemlilerinden biri ise tekrar canlandırmanın ardından yeniden dünyaya dönecek olanlara dünya tarihini vermek için kayıt tutmak

İlk olarak tarih kayıtlarına girdi. Tarih kayıtlarında ilk girdi, beş yüzyirmibir yıl öncesindendi. Kayıtlar dünya tarihinin her gün kötüye gittiğini ve bir zaman sonra sabit kalmış. Hayatta kalan grupların çoğunluğu yamyam olmuştu ve diğer grupların sayıları da giderek azalmaktaydı.

Dünya yaşanabilirliği de bir nokta da durmuştu ama bu iyileşme eğrisi hep düşerken olmuştu görünürde ve programın tahmini düzelme zamanı olarak da olanaksız olarak görünüyordu.

Kayıtları okumayı bitirdiğinde dosyanın sanal gerçeklik programını incelemeye başladı. Programda binlerce bilinç sonsuz bir rüya görüyordu. Bedenlerin nerede saklandığını öğrenmek isterken bilgisayarı aniden kilitlendi ve ekran siyaha döndü ve bir soru belirdi karşısında.

-kimsiniz?

-ben bir eşeleyiciyim, yazdı o da.

-programa nasıl girebildin?

-ben de tam olarak bilmiyorum, bunun için yıllardır çalışan pek çok nesilden bir tanesiyim, diye cevapladı.

-başarmışsınız da. Neden programa karıştınız?

-bilmiyorum, ben sadece bir şeyler yapan birilerinin çalışmasını devam ettirdi ve burada da karşı koyamayacağım kadar rahat bir yaşam vardı, sanırım sizinkisi de buna benzer bir istek, değil mi?

-sen bilginin yetmediğin konulara bulaşma.

-belki bilgim sizinkisinden az olabilir ancak, gördüğüm kadarıyla planınız asla başarıya ulaşmayacak, yıktığınız bu dünya düzelmeyecek bir kısır döngüye girmiş gibi görünüyor. Kayıtları inceledim.

Uzun bir süre yanıt gelmedi, o kadardı ki eşeleyicinin canı sıkılmıştı ve ne kadar uzun bir süredir burada dosyayla uğraşmak zorunda kaldığının farkına vardı ve karnında onu onaylarcasına gurulduyordu. Tam sandalyeden kalkmak üzereyken monitörde bir yazı daha belirdi. Eşeleyici yazıya bakakaldı.

-sana bir teklifimiz var. Bu eşeleyicinin kafasını karıştırmıştı. Acaba ne gibi bir anlaşma sunmak istiyorlardı?

-ne teklif etmek istiyorsunuz?

-dünyanın kendisini yenileme sürecinde bir kısır döngünün olduğu doğru, iyileşmeyi sağlayabilmek için de dışarıdan müdahale etmek gerekiyor, böyle bir olasılığa karşı bir programımız vardı ancak ona erişemiyoruz, bozulmuş olmalı, dışarıya çıkıp bunu kendimiz yapmaya çalışsak da yeteri kadar iş gücümüz yok, bunun için senden yardım istiyoruz, dış dünyadaki insanlardan bu işi yapabilecekleri toplamak için, sanırım dünyanın daha yaşanabilir bir yer olması için iki tarafında işbirliği yapması gerekiyor.

-peki bunu nasıl başarabileceğimi zannediyorsunuz? Dışarıda, bildiğinizi zannetmem ama, yamyamlar denilen bir tehlike var ve eşeleyiciler kendi türlerini yemeseler de anlaşma yapması zor insanlardır.

-dışarıdaki durumdan haberimiz var ancak ona buradan pek müdahale edemiyoruz, ancak yamyamlarla mücadelenizde size yardımcı olacak silahlarımız var, eğer teklifimizi kabul edersen size onları verebiliriz.

-sanırım bu teklifinizin kabul edilebilir yapıyor.

-kabul ediyor musun?

-evet kabul ediyorum, ancak diğer eşeleyicileri ikna etmeye çalışırken bu silahlardan ihtiyacım olabilir.

-kabul edildi. Sana silahların nerede olduğunu gösteren haritayı gönderiyoruz ve oraya nasıl girebileceğini anlatan bir dosya bulacaksın bilgisayarında. Ancak şunu unutma, bizi kandırmaya çalışmaman için sana sadece küçük bir miktarda silah sağlayacağız ve yeni talimatları silah deposuna ulaştığında vereceğiz, oraya vardığında bizimle nasıl temas kurabileceğini ve daha pek çok şeyi anlatan yazıları da bilgisayarına yükleyeceğimiz dosyanın içinde bulabilirsin. Bizimle tekrardan iletişim kurmak istersen programdaki iletişim parametresini gir. Konuşma bitirilmiştir.

Monitöre boş boş bakıyordu. Tam olarak neyin nasıl olacağını anlamamıştı ve bunun da açlığından dolayı olduğunu zannetti ve gidip mükellef bir konserve ziyafeti çekti. Ardından bilgisayarına yüklenmiş olan talimatları okumaya başladı.